Çocukken en sevdiğim şey babannemlerin arka camından yokuşa bakmaktı..
Gelip geçen insanlara,oynayan çocuklara,yokuşu çıkan bisikletli gençlere..
Her akşam kesintisiz olarak arka sitemizde oturan baba -oğul gelirdi yokuştan yukarı..
Adamın turuncuya çalan saçları ,yuvarlak gözlükleri vardı..
Oğlan 5 yaşlarında ,mavi bisikleti olan ,sarışın,sevimli bir çocuktu..
Yokuşu çıkamadığı yerde babası arkadan ittirir,bazen de sohbet edip gülerek gelirlerdi..
Her akşamüstü aynı ritüeli seyrederdim ..
Her akşamüstü..
Onlar gittikleri piknikte baba oğul bir akşamüstü yanarak ölmeden önce; her akşamüstü..
Ne zaman gözlerimi kapayıp çocukluğumu ve o yokuşu düşünsem hala gülerek geliyorlar..
Son kez çıktıkları o yokuşta hapsolmuşlar gibi..
Daha başlığını okumak bile heyecanlandırdı beni.. Eski anılarına dair bir şey okuyacağımı sezmiştim. Ayy hep yaz, bak bu minicik yazınla 2010 senesi canlandı gözümde..
YanıtlaSilBir de hafızaya ne kazınırsa o hep kalıyor, silinmiyor değil mi..Senin bu akşamüstün gibi..
Offff o nasıl son! Gülümseyerek okurken dan diye duvara çarptım oan!
YanıtlaSilaaaa! ya ne kadar güzel gidiyordun, sarışın çocuğun büyüdüğünü anlatacaktın oysa ki :(
YanıtlaSilofff çok fena vurdu ama yaa, :(
YanıtlaSilSonu çok sarsıcı dokunaklı bir yazıydı.Kalemine sağlık.
YanıtlaSilBu arada kitabım,ayracım, güzel yazınla yazdığın notun ve mis kokulu naneni aldım:) Nasıl mutlu oldum anlatamam,çok teşekkür ederim:))Zevkle okuyacağım...
Çoook hüzünlü bir öykü. Ama o baba ve oğul senin anılarınca canlı, mutlu ve çok tatlılar hâlâ . Ne güzel.
YanıtlaSil