31 Ocak 2012 Salı

kırçıllı



''canım pasta istiyor'' dediğimde ''neyli ''diye soran..''kırçıllı '' dediğimde gidip arayıp bulan kişiye dost denir..

-gerçekten de kırçıllı bulmuş-

23 Ocak 2012 Pazartesi

kirlendi dünya

 geçen arkadaşımın evinde tesadüf bu kitaplara rastladım..1964-1966 tarihleri arasındaki tüm tarih mecmuasının ciltlenmiş hali..
dilimizin yanında biz de yozlaşmışız onu anladım..
tarih kokan sayfaların arasından seçtiklerim;
 arap el yazması kitaplar arıyorlar ve ilanın sonundaki cümleye bakın;
''Zahmeti göze alanlar yazma eserleri göztermek üzere matbaamıza da gelebilirler.''
bize maktupla adresinizi yollayın gelelim diyor adamlar..şimdi olsa  ''mail atın yada gönderin para veren taraf biziz'' ..tavrı hakim olurdu..


 2000 yılında İstanbulun nüfusu 5.000.000 olacak demiş adamlar ..beheyyyy nerdee ..İstanbul almış başını gitmiş 2000 yılında nüfus 13.255.685 olmuş:))
Ankarayı tutturmuşlar ama .2000 yılında Ankara 4.007.860 olmuş:)



bir de bu iki resme güldüm ..Adolf Schaerf 74 yaşında OLDUĞU HALDE öldü..
                                           General Weygand 90 yaşında OLDUĞU HALDE öldü..


olduğu halde??süpriz olmuş ..:)

19 Ocak 2012 Perşembe

ürün dedikodusu


nilayımın yaptığı tükettim postlarını çok seviyorum..beinm maalesef öyle fazla bir tüketimim olmuyor..makyaj malzemesini tükettiğimi bilmem mesela..ya sonlarına doğru anneme veririm ya da tarihi geçtiğine kanaat getirip atarım
amaaa yeni tanıştığım,beğendiğim ürünlerin dedikodusunu yapabilirim :))



misal ;akmina kırmızı şişe..Allahım Edirneli oluşumdan mı kaynaklanıyor bilmiyorum normalde soda içemeyen ben bu kırmızı şişeleri evime soktuğumdan beri höpür küpür soda delisi oldum..
Nilayın kısırından sonra eve dönerken migrostan almıştım 6lı olarak çok da uygundu fiyatı eve geldim bir baktım ki sınırlı sayıda yazıyor üstünde .sanırım yılbaşı için üretilmiş bu şişeler
buradan akminaya sesleniyorum ;noluur bu kırmızı seriye devam edin nolurr

..
diğer ürünümüz Kahve Dünyası 2si birarada Kahve..
bana biri bunu aldım dese allan çorlusunda kahve dünyasını nerden buldun da aldın dingil yeme beni derim..
Eve giderken uğradığım Dia marketin en ücra köşesinde bulup 5 li olarak 2 paket aldım..Normalde klasik kahveyi az süt tozuyla içerim ama iş yerinde girdiğim restleşme sonucu kahve içemiyordum.Daha doğrusu ayrı ayrı yapıp içemiyorum nescafenin 2si biraradası çok sütlü,jacobs'un 2si biraradası da çamur gibi olduğundan kafein krizim maalesef durdurulamıyordu..
amaaaa bu kahve dünyasının 2si biraradasına tam anlamıyla Ba-Yıl-DIMMM
5li paketi 1,25 TL olarak aldım..

ben aslında bildiğin rujyiyengillerdenim..bir ruj dudağımda asla uzun süre duramaz ..zaten kendime göre soft bir ruj bulamamıştım taaa kii Oriflame Beauty Hydracolour Lipstick sürene kadar..rengi gerçekten soft ve yumuşak bir sürüşü var..
dudağım da uzun süre kalıyor mu;hayır hala yiyorum:)ama o benim dangozluğum:)



blogdaki yakın arkadaşlarımın siyaha hayır çemkirmelerinden sonra karar verdiğim renk yukarıda :)
üstleri böyle boyayıp altlara balyaj atacağım..
atacağım diyorum çünkü annemlerin ev tam bir kuaför salonu:)her türlü kızsal mevzuları arkadaşlarım da dahil olmak üzere anneme toplanıp yaparız:)
üst kat rengini bilen ve kalıcı boya öneren var mı??
illa boyayağım yani !depresyon dibi.

bir de iyi yaşam günlüğü aldım kendime yeni yıl hediyesi olarak..her gün neler yapmışım yazabiliyorum ve günler ilerledikçe sağlıklı öneriler oluyor..küçükken olsa tüm yılın sağlık önerilerini merak edip okur ajandayı kenara kaldırırdım şimdi gün gün gidiyorum..sevdim gerçekten ..bir de onu yanımda taşıyabileceğim kocaman bir çanta bulabilsem kendime..ajanda büyük değil aslında şuan taktığım çantam minik..
d&r da 22 okuoku.com'da 18 TL civarında.


12 Ocak 2012 Perşembe

durum raporu.



*ismi ''şark köşesi'' hayır hayır yukarıda gördüğünüz köşenin ismi değil bu..arkadaşıma göre kedim leyla'nın ismi şark köşesi:))rengi itibariyle anadolu motifleri barındırıyor bu ya hu dedi:))


*leyla da an itibariyle ürkek de olsa eve geldiğimde yanıma gelmeye başladı ama kuddusi tam bir sevgi delisi oldu..leylayı ne zaman sevsem elimi patisiyle alıp kendi kafasına götürüyor eşşek..
eski ısırmaları kalmadı..bir yazı okumuştum kediniz ısırıyorsa ona arkadaş alın bırakın onu ısırsın şakalaşsın ..doğruymuş..ne ısırma kaldı ne kudurukluk ..resmen aşk yaşıyoruz kudduşimle:)


*minik sahil kasabasında bir iş var..resmen tası tarağı toplayıp oraya yerleşmeyi istiyorum..ama bir yanım da daha yeni ev aldın ya hu ne gitmesi diyor..bakalım..her karesini kendim düzenlediğim evimi bırakmak delilik tabi ki ..o yüzden kıçımın üstüne oturuyorum..


*hiç su içmiyorum arkadaş!ya hu önceden susuz yapamazdım şuan hiç su içmiyorum..masamda 1lt şişe var 1 haftada ancak bitiyor o şişe..yuh bana evet..


*resmi muhasebeyi özledim..stresi bile özledim..şuanki şirketimde cari hesaplara bakıyorum finans için ayrı resmi için ayrı eleman var ..plazaya geçince iyice sıkılacağım çünkü bana bile yardımcı eleman alınacağının haberleri geliyor..ne yardımcısı ya hu..ben resmen resmi muhasebeyi özledim ve deli ruhum iş bakıyor yine:)
arkadaşlar buna''zoi sistemi kurdun çıkış vaktin geldi tabi ''diyorlar..


*geçen sene bu zamanlar saçımı siyaha boyamıştım..şimdi yine ellerim siyaha gidiyor!!biri bana kendi rengime dönmek için ne kadar uğraştığımı hatırlatabilir mi!!

*kendi kişisel muhasebemi tutacak biri lazım zira bu ay fena içerdeyim:)



9 Ocak 2012 Pazartesi

leyla

burada kaç kedi var..?


kaç kedi var diye sormasam biliyor ki sadece montumun üstüne kurulmuş topik oğlum kuddusiyi görecektiniz..
yağmurda minik ıslak bir kutunun içinde öylece titrerken bulup eve getirdiğim leylayı farketmek zor:)))

zira kendisi de kuddusinin aksine çok sakin ve asla sesiyle tırnakları çıkmayan minik bir kız..
ilk getirdiğim gün koltuğun altına saklanıp bütün gece kuddusiyi yalvartmış bir kız ayrıca ..
-erkek olmak zor tabi-
biz artık evde 3 kişiyiz ama leyla hala resimde görüldüğü gibi patisini vermemekte ısrarlı..zira ben geldiğimde koltuk altından çıkmayıp ben uyumaya gittiğimde bütün gece kuddusiyle koşturup  muhabbet ediyor..




cumartesi filmleri

cuma gecesinden hastalanınca cumartesi işe gitmeyip tası tarağı toplayıp anneme taşınıp bütün günü film ve kitapla yatakta geçirdim ..cumartesi günleri çalışmamayı özlemişim :))





ilk film bir çok blogda izleyin izleyin denilen ''İçinde Yaşadığım Deri''
konusu ;
Bir araba kazasında yanarak ölmekten son anda kurtulan eşini yanıklardan oluşan görüntüden kurtarmak için yeni bir deri yaratmak üzerine çalışmalar yapan estetik cerrahı Dr Robert Ledgard (Antonio Banderas) on iki yıl boyunca evindeki laboratuvarında çalışmaya devam eder ve domuz-insan kanı karışımıyla elde ettiği bir deri üretir.

Eşinin yanmış vücudunu görmesi üzerine intihar etmesi ve küçük kızlarının da buna şahit olmasından sonra büyük depresyon geçiren aile iyice hassaslaşmıştır. Küçük kız büyüdüğünde de psikolojisini bozan bir olay yaşayacak, bu olayın üzerine Dr Ledgard, yaptığı deneyleri büyüterek neredeyse DR Frankenstein haline gelecektir...

Gerilim türündeki film, Fransız polisiye yazarı Thierry Jonquet'in "Tarantula" isimli 2005 tarihli romanından uyarlandı. Yönetmenin 20 yıl sonra Antonio Banderas'la tekrar bir araya geldiği 'The Skin That I Live In', kızına tecavüz eden bir adamdan intikam almaya çalışan psikolojisi bozuk bir plastik cerrahın saplantılarını ve hücrelerle ilgili yaptığı araştırmalar sayesinde yeni bir insan derisi yaratmasını konu alıyor.


olarak yazılsa da konusu bu değil ..kurgusu başta ciddi anlamda basit gelse de sonunda şaşırıp kalıyorsunuz..bir intikam,bir hastalıklı düşünce nasıl bu hale gelebilir diye..
ispanyol filmlerine pek sıcak bakmasam da filmin olay örgüsü ve şaşırtıcı sonucu harikaydı..izleyin..
                       

ikinci filmim daha önce fragmanını görüp izleme listeme aldığım ''Korku Gecesi''ydi
konusu ;
Lise son sınıfta okuyan Charlie Brewster (Anton Yelchin) okulda popüler bir öğrencidir ve herkesin imrendiği seksi bir kız arkadaşı vardır. Charlie, kendisini çok sevmesine rağmen en yakın arkadaşı Ed’i bile (Christopher Mintz-Plasse) umursamaz hale gelmiştir. Fakat sıradan bir insan gibi gözüken komşuları Jerry (Colin Farrell) ile tanışması onun için hiç iyi olmayacaktır.

Başlarda harika biri imajı çizen Jerry'deki tuhaflığı ne annesi (Toni Collette) ne de arkadaşları fark eder. Charlie gitgide garip şeylere şahit olukça, Jerry'nin kendi mahallelerinde av peşinde olan bir vampir olduğunu keşfeder. Ama buna kimseyi inandıramaz, şimdi kendi yöntemleriune biraz da yardım karatarak bu vahşi vampirin icabına bakacaktır...

Chucky'nin yaratıcısı Tom Holland'ın yönettiği orijinal Korku Gecesi'nin yeniden çevrimi olan filmde vampir Jerry rolünde Colin Farrell'ı, Charley rolünde Anton Yelchin'i seyrederken, anne rolünde United States of Tara'da harikalar yaratan Toni Collette yer alıyor. Yönetmenliğini, 'Lars and the Real Girl' ile iyi bir iş çıkaran Craig Gillespie'nin yaptığı film, yurt dışındaki eleştirmenlerden iyi not almıştı.

Orijinal filmde ise korku filmlerinin hastası olan Charley'nin, mahalleye yeni taşınan komşusunun vampir olduğunu keşfetmesinden sonra yaşananları eğlenceli bir şekilde anlatıyordu. Holland'ın filmi vampir kültüne absürd, komik öğelerle süslenmiş ters bir bakış atıyordu...



türü korku komedi diye geçiyor ama kesinlikle komedi unsuru yok..vampir kültürüne absürd ters bir bakış falan attığı da yok..vampir sadece doğal birşeymiş gibi önce elma yiyor sonra geceleri avlanıyor falan ..ama bunu o kadar normal yapıyor ki bunu absürdlük değil tamamen film hatası olarak algılıyorsunuz..ayrıca vampir komşu gündüz vakti komşularına tamiratta yardım edip filmin sonunda güneş ışığı görünce eriyip bitmesi de absürdlükten ve komediden çok uzak..orjinal filmini de en kısa zamanda izlemeyi düşünüyorum ..bu yeni çevirilen tam bir fiyaskoydu..

2 Ocak 2012 Pazartesi

mezar

foto

babannemle vedalaşırken helalleşememiştim ..önce içimde birşeyleri oturtmam gerekiyordu ona dair..
bu yüzden mi bilmem ilk rüyama girdiğinde de yazmıştım..sürekli rüyama giriyordu.
mezarında toprak kalmamış dümdüz olmuştu,mezar taşı yerine bir tahta parçasında adı yazıyordu..
sonra o çok sevdiği kızı çemkirmelerim sonucunda bir mezar yaptırdı ona..
2 gün üst üste yine rüyama girince Edirne'ye gitmişken mezarını göreyim dedim..
''ismi bile gözükmüyor'' dedim ya;mezarlığın içine girdiğimde benim kör gözlerim bile okuyordu artık adını..
mezarlıktaki en büyük harfler ona aitti artık..
mezarı şanına ,yaşantısına yakışır bir haldeydi artık..
tabi ben öyle sanmışım..
mezara yaklaştıkça bir acayiplik sezdik annemle..
yanına gelince hayatımın şokunu yaşadım..
mezar tam istediği gibi kocaman ve ihtişamlıydı evet..
ismi mezarlıktaki en büyük isimdi üstelik..
ama 
mezarın içinde olması gereken toprağın yerine bir insan çıkabilecek boyutta kocaman bir delik vardı..
ve öyle acayip bir şekildeydi ki mezarın yarısı sanki ayakta asılı duruyor diğer yarısından kocaman bir delik açılmıştı.
delik elle yapılacak ,kazılacak bir delik değildi..bildiğin etrafına toprak sıçratmadan ,muntazam bir şekilde mezarın tahtalarına kadar uzanan derinlikte bir delik..
daha önce mezar yerine yerleşirken toprak oynar yeni mezarlarda derler ya,bu onun gibi bir oynama değil bildiğin 2 metre derinliğinde delikti..o delikten çıkan toprak nereye gitti?
annemle kalakaldık..
daha önce rüyama girdiğinde ağlayıp yardım isteyen babannemin mezarını yerle bir bulmuşken bu kez rüyalarıma karşılık kocaman bir delik vardı..
sadece canım yandı.